Doğu Türkistan
Erdal Sarıçam
Öyle tuhaf bir dünyada yaşıyoruz ki, insanlar, kesilen ağaçlar için ülkeleri birbirine katarken, kesilen kafalar için, parçalanan bedenler için hiç bir şey yokmuş gibi davranabiliyorlar. Bu, günümüz insanının tüm insani değerlerinin derin yaralar almış olmasından kaynaklanıyor olabilir mi?
Bugün, dünyanın neresinde olursa olsun bir toplumsal olayın, savaşın ya da zaferin, özgürlüğün ya da esaretin, hayatın ya da ölümün bir değer kazanmasının medyada yer alıp almamasına bağlı olduğu çok açık bir gerçek. Amerika’da veya herhangi bir Avrupa ülkesinde örneğin, yaşanan bir hadise, anında medyaya servis edilip dünya gündemine itilirken, bir Myammar’da, bir Eritre’de yada bir Doğu Türkistan’da yaşanan olay, hatta felaket, hiç bir şekilde dikkate alınmıyor. Acaba dünya medyasını kontrol eden güçlerin değer ölçüsü haklı ya da haksızdan ziyade; müslüman ya da hıristiyan olması mı?
Doğu Türkistan’da bugün insanlık tarihinin en büyük acılarından biri yaşanıyor. İnsanlar sadece müslüman oldukları ve dinlerini yaşamak istedikleri gerekçesiyle, merhamet duygusunun ne olduğunu bilmeyen, tüm insani duygulardan uzak komünist Çin yönetimi tarafından yok ediliyor.
Bölgedeki Uygur Türkleri’ne yapılan bu akılalmaz soykırım dünya medyası tarafından büyük bir kararlılıkla görmezden geliniyor. Taksim’de kesilen bir iki ağaç için savaş muhabirleriyle tam kadro Taksim’e konuşlanan CNN, BBC ve ROUTERS gibi ulusal haber ajansları Uygur Türklerine karşı işlenen bu insanlık dışı katliama sadece seyirci kalıyorlar. Sözkonusu haber ajanslarının ahlaktan ne anladıkları, insani değerleri nasıl niteledikleri ve kimi dost kimi düşman olarak gördükleri gün gibi ortada. Öyle ki, bir Uygur Türkü olan Rabia Kadir’in, milleti için tek başına verdiği olağanüstü mücadele bile görmezden gelinebiliyor. Eski ABD Başkanı George Bush tarafından Amerika’da misafir edilen ve 2005’ten bu yana orada yaşayan Rabia Kadir, tüm dünya müslümanlarına ve Türk dünyasına çığlık çığlığa sesleniyor ve bu korkunç insanlık suçuna karşı tepki gösterilmesini bekliyor.
Ulusal haber ajanslarının servis ettiği haberler oranında bilgi sahibi olan dünya Türk ve Müslümanları bu çığlığa karşılık verebilmenin telaşını da yaşıyorlar belki ama bu telaş çoğu zaman duadan öteye gitmiyor.
Peki Çin’in derdi ne? Çin, Doğu Türkistan’dan ne istiyor?
1949 yılında 9 milyon olan Uygur Türk nüfusu, son tespitlere göre bugün 43 milyon civarında. Tamamı Müslüman olan Uygur Türklerinin artan nüfusu, ekonomideki etkili yükselişleri, ülke siyasetinde söz sahibi olma yolundaki hızlı ilerleyişleri ve en önemlisi Müslüman oluşları Çin yönetimini fazlasıyla tedirgin ediyor. Öte yandan Türk nüfusunu azaltmaya yönelik uyguladığı politikaların işe yaramamış olması da Çin’in “yok etme” dürtüsünü harekete geçiren bir başka faktör. Çin, başka milletlerle birlikte yaşama kültürüne sahip olmayan katı despot bir rejimle idare ediliyor.
Rejim, kendi varlığından başka hiç kimsenin varlığına tahammül edemeyen bir siyasi anlayışa sahip. Bu nedenle de kendileriyle aynı topraklarda yaşayan Türklere karşı böylesine acımasız ve böylesine nefret dolu. Ama ulusal medyanın tüm duyarsızlığına rağmen hiç bir şey gizli kalmıyor. Bugün bir çok yardım kuruluşu, yerli ve yabancı haber merkezleri, insan hakları dernekleri ve sivil toplum kuruluşları her şeyin farkında. Umuyoruz bir iki ağaç için büyük bir özveriyle çalışan yerli ve yabancı medya unsurları da bu trajedinin farkında olurlar; aynı akıbetle yüzleşmeden önce.
Google+